
İnsan gerçek anlamda fiil işleyen (fâil) bir varlıktır. Kur’an’da insanın dilediğini yapabileceğinin ve eylemlerine karşılık mükâfat veya ceza göreceğinin belirtilmesi bunu kanıtlamaktadır (Fussılet 41/40; ez-Zilzâl 99/7-8). Kur’an’da insan fiillerinin onun yanı sıra Allah’a da nisbet edilmesi kula aidiyetini ortadan kaldırmaz, aksine bunların Allah’la irtibatlı olduğunu gösterir, bu irtibat ise fiillerin Allah tarafından yaratılmasıdır. Şu halde fiiller kazanılmaları (kesb) ve icra edilmeleri yönünden insanın, yaratılmaları yönünden ise Allah’ın tesiriyle meydana gelir. Fiil yapamayan birine emir verip yasak koymak anlamsızdır. İnsanın kendini hür hissetmesi ve istediği fiilleri yapması fiillerinin fâili olduğunu kanıtlar. Eğer sözü edilen fiiller Allah tarafından yaratılmasaydı O’nun halk fonksiyonu eksik kalır ve yaratmasının kapsamına girmeyen alanlar mevcut olurdu. Fiillerini insanın yarattığını kabul etmek yaratıcılıkta Allah’ın ortağı ve benzeri bulunmasını gerektirir. Ayrıca insanın, fiillerini planladığı tarzda her zaman gerçekleştiremeyişi kendisi dışında yüce bir varlıkla fiilleri arasında irtibat bulunduğunu gösterir. Fiillerinin ilke bazında Allah tarafından yaratılması kişinin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Zira onları gerçekleştirmeyi mümkün kılacak irade ve güç insana verilmiştir. Her ne kadar gerçekleşmesi sırasında asıl rol oynayan güç fiil anında Allah tarafından yaratılıyorsa da varlık ve yoklukla nitelenemeyen cüz’î iradesini kesin bir kararlılıkla fiile yöneltmesi halinde onu yaratmak ilâhî âdet olduğundan insan pratikte dilediği fiili yapabilecek bir konumdadır. Fiilin oluşmasında asıl rol insana verildiğinden kişi sorumludur, mükâfat veya cezayı hak eder. İnsanın küllî iradesi hâdis olmakla birlikte cüz’î iradesi zihnî bir fonksiyondur ve zihnin dışında mevcut değildir, bu sebeple Allah’ın yaratmasına konu teşkil etmez. Buna göre cüz’î irade hâdis değildir ve insanın fiillerinde hür olması için yeterlidir. Kişinin fiile başlamadan önce eylem yapmaya elverişli olması (istitâat) gerektiği noktasında şüphe yoktur, bu anlamda fiilden önce güç sahibi kılınmıştır (Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tevḥîd, s. 357-360, 493-494; Nesefî, Tebṣıratü’l-edille, II, 541-571, 618-643, 666-667; İbnü’l-Hümâm, s. 112-113; Beyâzîzâde Ahmed Efendi, s. 241-261). Mâtürîdîler’in çoğunluğuna göre insanın irade ve kudreti iman-inkâr, itaat-isyan gibi iki zıt fiile elverişlidir. Nesefî’nin beyanına göre Mâtürîdî’nin dahil bulunduğu bazı âlimler insanın irade ve gücünün iki zıt fiile elverişli olmadığından zıt fiiller için Allah’ın ayrı ayrı irade ve güç yarattığı görüşündedir (Tebṣıratü’l-edille, II, 545, krş. Kitâbü’t-Tevḥîd, s. 420-422). Hızır Bey, hidayet ve dalâlet meselesinde insanın bir tür icbar altında bulunduğunu savunurken Mâtürîdîler’in çoğunluğu hidayetin insanın hidayete ermek veya dalâlette kalmak istemesine bağlı olarak Allah’ın lutuf veya hızlanıyla gerçekleştiğini kabul eder (Dâvûd-i Karsî, s. 52). Cessâs’a göre insan fiilinin yaratıcısıdır ve fiile ilişkin irade ve kudret fiilden önce insanda Allah tarafından yaratılmıştır (Aḥkâmü’l-Ḳurʾân, IV, 316).
Kader hayır-şer, güzel-çirkin, hikmet-sefeh gibi nitelikler açısından bir şeyi planlamak ve oluş zamanıyla mekânının yanı sıra hak veya bâtıl olmasına göre doğuracağı mükâfat ve cezayı belirlemektir. Kazâ ise belirlenen plana göre varlık ve olayları yaratmaktır. Kaderin anlamı insan fiillerinde ortaya çıkar ve merkezinde onun fiilleri yer alır. Kader ve kazâ sorumlu bulunduğu fiillerinde insanı icbar altında bırakmaz ve yükümlülükten kurtarma aracı olarak görülemez. Çünkü insan kader ve kazâya ilişkin bilgilerden habersiz ve iradesini kullanmak suretiyle fiillerinde rol oynar (Mâtüridî, Kitâbü’t-Tevḥîd, s. 486-493; Nesefî, et-Temhîd, s. 81-83; Tebṣıratü’l-edille, II, 716-718). Hiçbir olay kaderin kapsamı dışında kalmadığından canlıların ecelleri ve rızıkları da aynı kapsam içinde yer alır. Her canlının ölümü ilâhî ilim ve iradeye göre gerçekleşir, maktul de eceliyle ölür. İnsanın ömrü sıla yapıp yapmayacağı ve sadaka verip vermeyeceği dikkate alınarak belirlendiği için sıla ve sadaka ömür uzunluğu ve kısalığı üzerinde etkilidir. İlgili âyet (Fâtır 35/11) ve hadisler böyle yorumlanmalıdır (Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tevḥîd, s. 282-284; Nesefî, Tebṣıratü’l-edille, II, 686-688; Beyâzîzâde Ahmed Efendi, s. 235-241).
KAYNAK: Yusuf Şevki Yavuz, “Mâtürîdiyye”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Erişim 09 Şubat 2025, https://islamansiklopedisi.org.tr/maturidiyye